Bu konuda mutelif hikayler vardır. Bu hikayelerden birine göre, kahve 1554 yılında Suriyeli iki kişi olan Halepli Hukm ile Şamlı Şems tarafından İstanbul'a getirilmiştir. Diğer hikaye ise, 1517 yılında Yemen Valisi tarafından kahvenin İstanbul'a gönderildiğini anlatır.
Hangi hikaye gerçek olursa olsun, bilinen şu ki kahve denilen büyülü içecek 1500 yılların ilk yarısı civarında İstanbul'a ulaşmış ve kısa sürede beğenilen bir lezzet olarak Osmanlı mutfağının baş köşelerinden birine kurulmuştur.
Kahve, başlangıçta saraydaki üst düzey görevlilerin, büyük devlet adamlarının ve halkın ileri gelenlerinin tükettiği gizemli bir içecek iken hızla bütün halk arasında yayılmıştır. İlk kahvehane ise Tahtakale'de açılan Kiva Han'dır. Kısa süre sonra pek çok kahvehane Kiva Han'ı takip etmiş, İmparatorluğun pek çok yerinde sayısız kahvehane açılmıştır.
Türkler "kara altın" ya da "Müslüman şarabı" denilen bu gizemli çekirdekleri tüketmek için yeni bir pişirme yöntemi bularak, "Türk kahvesi" teriminin de doğmasını sağlamışlardır. Çok ince öğütülen kahve çekirdeklerinin mangal ateşi üzerindeki güğüm ve cezvelerde pişirilmesi ile elde edilen bu yeni kahve lezzeti, artık Osmanlı ahalisi için vazgeçilmez bir tiryakilik halini almıştı...
Osmanlı kentlerini ziyaret eden tüccarlar ve seyyahlar sayesinde Türk kahvesi yavaş yavaş Avrupa'da tanınmaya başladı.
1683 senesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun Viyana Kuşatması sonrasında yaşadığı bozgun esnasında çuvallar dolusu kahve Viyana önlerinde terk edilmek zorunda kalınır. Viyanalılar deve yemi olduğunu düşündükleri bu tuhaf çekirdekleri atmak üzereyken Türkleri yakından tanıyan ve bir casus olan Avusturyalı George Kolschitzki, yaklaşık 250 kilogram olan bu kahveleri alır ve Viyana'da bir kahve açar.
1699 yılında ise Osmanlı'nın Paris Sefiri olan Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, yanında götürdüğü kahve çekirdekleri ile yaptırdığı Türk kahvesini Paris'in önde gelenlerine ikram ederek kahvenin Avrupa'daki macerasını bir ileri adıma taşımış oldu. Hatta, Sefir Paris'ten İstanbul'a dönrken yanındaki Ermeni yardımcısı Paris'te kalarak burada bir kahvehane bile açar...
Bu tesadüfler sonucunda kahve kültürü Avrupa'da hızla yayılır. Tabii Türk kahvesi tadı ve adı da... Türk kahvesi Avrupa genelinde son derece yaygındır artık. Ancak, II. Dünya Savaşı sonunda İtalyanlar'ın espresso kahvesini yapan bir otomatik makinanın icat edilmesi ile Türk kahvesinin popüleritesi tüm Avrupa'da azalmaya başlar.
Her şeye rağmen, bütün dünyada "Türk" olarak bilinen kavramlardan biri olarak Türk kahvesi tarihteki yerini alır...